Nükhet Işıkoğlu: Në gjurmët e trashëgimisë industriale

Nukhet Isikoglu
Nukhet Isikoglu

Sabun insana her zaman temizliği ve saflığı hatırlatır… O’na dokunmadan geçirdiğimiz günümüz neredeyse hiç yoktur. Günlük yaşantımızın önemli bir parçası olan sabunun geçmişi M.Ö. altı binlere kadar uzanır.

Bir Roma efsanesi sabunun keşfini şöyle anlatılır;

Hayvanların kurban edildiği Sapo Dağı’nın kıyısında bulunan Tiber Nehri’nde çamaşırlarını yıkayan kadınlar, çamaşırlarını eskiye oranla daha az çaba harcayarak temizlediklerini fark ederler. Çünkü yağan yağmurlarla beraber dağdan aşağıya donyağı ve odun külü karışımı akmakta, Tiber nehrinin killi toprağı ile birlikte sürüklenmektedir. Bu karışım nehirde yıkanan çamaşırların daha çabuk ve kolay temizlenmesini sağlamaktadır. Günümüzde Sapo Dağı’nın yeri ve varlığı bilinmemektedir.
M.Ö. 1500′e ait Ebers Papirüslerinde, kişisel temizliklerine düşkün olan Mısırlılar’ın, hayvan ve sebze yağları ile alkalinli tuzdan elde edilen sabunsu bir maddeyle yıkandıkları belirtilmektedir.

Osmanlı Döneminde ise bazı kaynaklara göre sabunculuğun M.S. 14. Yüzyıla kadar dayandığı söylenmektedir. Son üç yüz yıl içinde sabun sanayiinde meyve esanslı üretimlerin yapıldığı, bu sabunları ise saray halkı ve zengin tüccarların kullandığı biliniyor. Hatta bu dönemde, bu özel sabunlar padişah kızları ve cariyelerin çeyizlerini süsleyen, yabancı devlet adamlarına gönderilen hediyelerin başında gelmiştir.

Gaziantep’in şirin ilçesi Nizip 19. Yüzyıldan itibaren ürettiği sabunlar ile büyük ün salmıştır. O dönem sabunun en iyisi Nizip’te yapılırdı. Hatta 20. Yüzyılın başlarında Nizip’e Halep’ten sabun ustalarının geldiği bilinmektedir.

Nizip, bölgede bol yetişen zeytin ağacından elde edilen yüksek asitli zeytinyağının kullanılması ile 1960’larda Türkiye’nin sabun ihtiyacının yaklaşık yüzde 60’ını karşılar olmuştur.

Nizip’in sabunculuk geçmişi 200 yıllık bir tarihten gelir. Hatta bu işin daha da gerilere, Zeugma’ya kadar dayandığı bile söylenmektedir.

Sabunları ile ün salan Nizip’te, cumhuriyetin ilk yıllarında, sabun fabrikası olan, girişimci bir iş adamı; Ali Alkan. 1930’lu yıllarda, sabun fabrikasında, imalatta kullanmak üzere, o döneme göre takdir edilecek bir yenilik yapıyor. İmalat sırasında, buharından faydalanmak üzere bir lokomobil edinmeye karar veriyor.

Lokomobil; genellikle buharla çalışan, tekerlekler üzerine oturtulmuş, bir aracı istenilen yere çekebilecek biçimde yapılmış bir tür ulaşım aracıdır. Tarımda harman makinelerini, sabanları, sulama araçlarını yürütmeye yarar. Genel olarak bir kazan ve silindirden meydana gelir. Lokomobiller traktörlerin atasıdır. Ve artık günümüzde kullanılmamaktadır.

Almanların 19. Yüzyılın sonlarına doğru, Osmanlı Devleti ile yaptıkları anlaşma gereği Anadolu’da demiryolu yapımına başlanır. Bu demiryolu Halep üzerinden Çobanbey istasyonunu devam ederek, Karkamış’a, oradan da bir köprüyle Fırat üzerinden geçilerek Bağdat’a doğru devam ettirilir.
Ali Alkan 1930’lu yıllarda, Karkamış İstasyonu’nda bulunan, Almanlar’dan kalma, ama TCDD’nin malı olan bir lokomobili satın alır. Amacı sabun fabrikasında bu lokomobilin buhar kazanından faydalanarak sabun üretimini arttırmaktır.

Ali Alkan TCDD’den, muhtemelen dar hat denilen dekovil hatlarında kullanılmış veya kara nakliyesinde buharlı karayolu aracı olarak kullanılmış olması muhtemel bu Lokomobil’i alır almasına ancak o dönemde Lokomobili Nizip’e ulaştırmak pek de kolay değildir.

O yıllarda Karkamış – Nizip demiryolu henüz var olmadığından, Lokomobili karayolu ile götürmeye mecbur kalır. Dönemin kamyonları şimdikilere göre daha küçüktür ve çoğu yerde henüz yol bile yoktur.

Ali Bey, iki kamyonu yan yana sabitleyerek ve çoğu yerde bu şekilde ilerlemek güvenli olmadığından yol kenarındaki tarlaların içinden giderek, lokomobili Nizip’e ulaştırır.

Yol boyunca içlerinden geçilerek, mahsullerine zarar verilen tüm tarla sahiplerinin zararlarını karşılar.

Ve Ali Bey, işte bu Lokomobil ile uzun yıllar sabun fabrikasında üretimine devam eder.
Aradan yıllar geçer… Ali Bey’in sabun fabrikası kapanır. Ali Bey rahmetli olur. Fabrikanın kapısına kilit vurulur. Ama lokomobil bu yıkılmaya yüz tutmuş binanın içinde öylece kalır…
Ta ki bir arkadaşımın tesadüf eseri O’nu görüp bana anlatmasına kadar…
O, Almanya’nın Meinheim kentinde imal edildikten sonra, yolu bir şekilde Anadolu’ya düşen ve yıllarca Türk ekonomisine katkı sağlayan, yakın tarihe tanıklık eden bir emektar…
Endüstriyel mirasımızın değerli bir parçası…
Ve hala orada…

Bëhu i pari që komenton

lini një përgjigje

Adresa juaj e emailit nuk do të publikohet.


*