Treni me shpejtësi të lartë i Turqisë dhe Kinës Lindore që do të ndryshojë botën

İtalyan aylık Espansione dergisi Boğaz’ın altından geçen bir tren yolu, Doğu’nun kapılarını Türkiye’ye, Avrupa’nın kapılarını Çin’e açacak. Ankara ile Pekin, jeopolitik dengelerde ön planda bir rol oynamak için birlik oluşturuyor değerlendirmesinde bulundu. Haber şöyle:
Giuseppe Mancini
Ceremonia e hapjes së tunelit hekurudhor “Marmaray” që kalon nën Bosfor do të mbahet më 90 tetor 29, në 2013-vjetorin e themelimit të Republikës së Turqisë. Gjatë vizitës së tij në një nga kantieret e projektit, kryeministri turk Rexhep Tajip Erdogan, i parë me krenari të veshur me një përkrenare të bardhë mbrojtëse dhe xhaketë reflektuese portokalli, e përshkroi këtë projekt si pjesën më të rëndësishme në "rrugën e mëndafshit të hekurt". Sipas ministrit të Jashtëm turk Ahmet Davutoğlu, "zgjimi i historisë" do të thotë një kthim i lavdishëm në një të kaluar kur kishte një fluks të pandalshëm mallrash dhe idesh midis perandorive kineze dhe osmane.
Turqia dhe Kina janë dy fuqi miqësore në rritje në bashkëpunimin strategjik sot: ndryshimi i plotë i ekuilibrave gjeopolitikë të kontinentit Euroaziatik; Ajo ka plane që do t'i mundësojnë Pekinit të arrijë portat e Evropës dhe Ankaraja në qendër të Azisë. Këtë e dëshmojnë marrëveshjet e nënshkruara me rastin e vizitave të nivelit të lartë që nga viti 2009. Ndër këto vizita mund të japim si shembull vizitën e Zëvendës Presidentit kinez Xi Jinping në Turqi në shkurtin e kaluar, shoqëruar nga delegacione të shumta ministrash dhe biznesmenësh, si dhe vizita e Erdoganit, i cili ishte në Kinë në datat 7-11 prill. Kinezët janë veçanërisht të interesuar për projektet e mëdha të infrastrukturës së Turqisë: Ata kanë investuar në modernizimin e rrjetit të autostradave dhe projekteve të hekurudhave të shpejtësisë së lartë; Ata synojnë projektet e urës së tretë të Bosforit dhe kanaleve artificiale që do të ndërtohen paralelisht me Bosforin dhe tenderat që do të hapen për ndërtimin e centraleve bërthamore.
–Rekor Büyüme, Dolara Elveda–
Türkiye ile Çin, 2011 yılında dünyanın en yüksek büyüme oranlarını kaydeden iki ekonomi oldu. Geçtiğimiz yıl, iki ülke arasındaki karşılıklı ticaret 24,5 milyar dolara ulaştı. Ancak büyük bir dengesizlik gösteriyor: Türkiye’nin 2,5 milyar dolarlık ihracatına karşılık Çin’in ihracatı 22 milyar dolar değerinde. Çin Başbakanı Vın Ciabao’nun 2010’da gerçekleştirdiği ziyareti sırasında da karşılıklı ticareti 2012 itibarıyla 50 milyar dolara ve 2020 itibarıyla 100 milyar dolara taşımak için anlaşmalar yapılmıştı. Daha önemli gelişme ise doları terk ederek ulusal para birimlerini kullanma kararı almaları olmuştu. Merkez Bankaları arasında şubat ayında resmiyete dökülen 1,2 milyar dolar tutarındaki ve üç yıl süreli (gerekli olması durumunda yenilenebilir) takasın (swap) anlamı da buydu. Açık bir ifadeyle öncelik; Türkiye’nin işlenmiş ya da yarı mamul ürünlerinin ihracatının artırılması, Çin’in doğrudan yatırımlarının ve turist akışının teşvik edilmesi ve kalkınmakta olan ülkelerde ortak girişimlerin harekete geçirilmesi suretiyle anılan bu dengesizliği kapatmak.
Erdoğan, Pekin ve Şanghay’da çok sayıda girişimciyle bir araya geldiği sırada Türkiye’nin siyasi istikrarı ve ekonomik dinamizmini vurguladı, ülkesinin Asya, Afrika ve Avrupa arasında köprü niteliği taşıyan merkezî konumunun altını çizdi ve yeni hazırlanan yatırımlarda kolaylık planını sundu. Partisine yakın muhafazakâr iş adamlarının konfederasyonu olarak bilinen ve Pekin’de bir temsilcilik açarak Türkiye’ye ilgi duyan Çinli işletmelerle başarılı şekilde iş birliği sürdüren TUSKON’un yardımı oldukça faydalı olacak. Ulusal hava yolu şirketi THY ise Çin’de aktif durumdaki 3 varış noktasına 5 varış noktası daha eklemeyi planlıyor.
–Türkiye’nin Enerjisi İçin Atom ve Kömür–
Türkiye’yi güvenilir ve siyasi anlamda gitgide daha nüfuzlu bir ortak olarak kabul eden Pekinli liderler, bu ülkenin gereksinimlerini yerine getirmeye karar verdiler. Erdoğan ve Vın Ciabao, nükleer alanda iki anlaşmaya imza attı: Enerji ithalatı ödemeleri nedeniyle bütçesinde büyük oranda zarar gören Türkiye, 2023 itibarıyla üç nükleer santrala (birincisini Rusya, Akdeniz kıyısında inşa edecek; ikincisi için Güney Koreli ve Japon işletmelerle müzakereler yapılıyor) ulaşmak istiyor. Bunlardan birisi, büyük ihtimalle Çin’in büyük kamu sanayi gruplarından biri tarafından inşa edilecek. Ayrıca maden bakımından zengin Bartın’ın kuzeyinde bir kömür santrali yapımı için iki milyar dolarlık bir anlaşmaya varıldı. Ayrıca Türk Ağaoğlu Grubu, Türkiye’de türbin, panel ve jeneratör üretimi için yatırım yapmayı amaçlayan Sinovel’in teknolojisiyle büyük bir rüzgâr enerjisi tesisi gerçekleştirmeyi planlıyor. Türk ve Çinli işletmeler arasında imzalanan diğer anlaşmalar, Türkiye’de güneş panelleri, demir yolu ve köprü yapımında kullanılacak malzeme üretimini ve yakın pazarlara ihracatını da kapsıyor.
Rüzgâr enerjisi ve Türkiye’deki Çin yatırımları, Erdoğan’ın ziyaretinin birinci durağında; Sincan otonom bölgesindeki Urumçi’de yapılan görüşmelerin de merkezinde yer aldı. Çin’in en batısında kalan bu bölge “Doğu Türkistan” olarak da anılıyor: Türkçe konuşan ve Müslüman olan Uygurlar, çoğunluğu oluşturuyor. Bağımsızlık yanlısı, İslamcı hareketler tarafından yapılan terörist eylemlerin ve merkezî otoritenin baskılarının (2009’da 200 kişinin ölümüne neden olmuş ve Türkiye Başbakanını “neredeyse soykırım” şeklinde nitelendirmeye itmişti) etkilediği, hassas bir bölge…
–Dış Politikada Mükemmel Uyum–
İkili ilişkilerdeki potansiyel engel Uygurlar, birkaç yıl içinde ek bir iş birliği fırsatına dönüştü. Türkiye’nin resmî beyanlarında Pekin’e yöneltilen eleştiriler tamamen kayboldu. 2010’da Çin, Uygurların kültürel ve dile bağlı özel gereksinimlerinin garantörlük rolünü Türkiye’ye vermeye ve 2009 isyanı sonrasında harekete geçirilen toplumsal-ekonomik kalkınma planlarına bu ülkeyi ortak olarak kabul etmeye karar verdi.
Ankara açısından olağanüstü bir fırsat. Çünkü Sincan, Asya’nın jeopolitik sahnesinde imrenilecek bir pozisyona sahip olmanın ötesinde, uranyum dâhil, özellikle az bulunan mineraller ve enerji kaynakları bakımından da oldukça zengin. Türk işletmelerin çalıştığı bir sanayi bölgesi, bir süre önce faal duruma geçti ve İstanbul ile hava bağlantısı sağlandı. Ayrıca Uygur imamların formasyonu, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından doğrudan Türkiye’de gerçekleştirilecek. Ancak iki ülke, 2010’da sözü edilen Stratejik İş Birliği Yüksek Kuruluna henüz hayat vermedi, ayrıca Türkiye, Çin ve Pakistan arasındaki üçlü iş birliği platformu da aynı şekilde hayata geçirilmeyi bekliyor.
İki ülke, uluslararası politikanın başlıca konuları hakkında benzer fikirlere sahip: İran’a karşı askerî müdahaleye karşılar; başlangıçta yaşanan görüş ayrılığının ardından Suriye konusunda ortak bir tavır geliştiriyorlar; daha genel anlamda, hudutlarında istikrarsızlığa neden olabilecek hâllerden (terörizm ve köktencilik) endişe duyuyorlar. 2010’da, Anadolu Kartalı kapsamında Konya’da ortak bir tatbikat yürüttüler ve Türkiye’nin açıklanmayan bir dağlık alanında terörle mücadele tatbikatı gerçekleştirdiler. Ayrıca Pekin, Şanghay İş Birliği Örgütünde Ankara’nın gözlemci olarak adaylığını destekliyor. Bu esnada ilişkiler, kültürel değişim sayesinde pekiştiriliyor: 2012’de Türkiye’de Çin Yılı, 2013’te de Çin’de Türkiye Yılı olacak; müşterek tarih öne çıkarılarak, her türden bir dizi etkinlik gerçekleştirilecek. Geniş çaplı bir izleyici kitlesini ve karşılıklı etkileşimi hedef alan etkinlikler söz konusu olacak.

Bëhu i pari që komenton

lini një përgjigje

Adresa juaj e emailit nuk do të publikohet.


*