Konia dhe YHT

Konya’ya gidilecek ya, Mustafa Deresal’a haber vermeden olmaz diye düşündük, hem de kendisinden yardım isteyeceğiz, açtık telefonu halimizi arz ettik. Sayın Deresal, her zamanki kibarlığı ve dost canlılığı ile ilgilendi, bizi Abdullah Kardeşimize emanet etti. Konya’daki randevularımız öğleden sonra olduğu için, o saatlerde varacağımız şekilde tren biletimizi almıştık. Buradaki önemli ayrıntı, bizim İbrahim ile “İlk kez” YHT’ye biniyor olmamız. O güne kadar herkes vızır vızır YHT ile seyahat ediyordu ama biz hiç binmemiştik.
Yazının başlığını okuyunca, muhtemelen “Konya ve YHT” tamam da Mustafa Deresal ne iş” diye aklınızdan geçireceksiniz.
Ah… Aaaaah… Sormayın başıma geleni, gelin anlatayım size…
Konya’da işimiz var, gidilecek. Özel arabamız ile gitsek, YHT (Yüksek Hızlı Tren) varken ve 1 saat 45 dakikada rahatça giderken ne gerek var, öyle değil mi? Biz de öyle karar verdik, gittik biletimizi aldık, gidiş-dönüş…
Konya’ya gidilecek ya, Mustafa Deresal’a haber vermeden olmaz diye düşündük, hem de kendisinden yardım isteyeceğiz, açtık telefonu halimizi arz ettik. Sayın Deresal, her zamanki kibarlığı ve dost canlılığı ile ilgilendi, bizi Abdullah Kardeşimize emanet etti. Konya’daki randevularımız öğleden sonra olduğu için, o saatlerde varacağımız şekilde tren biletimizi almıştık. Buradaki önemli ayrıntı, bizim İbrahim ile “İlk kez” YHT’ye biniyor olmamız. O güne kadar herkes vızır vızır YHT ile seyahat ediyordu ama biz hiç binmemiştik.
Nasıl ettik pek anlayamadık ama İbrahim ile gara hareket saatinden 1 saat önce varmışız. Bekledik ve saati gelince de trene bindik ve yerimize oturduk. Rahat ve güzel bir vagon, lakin oturduğumuz koltuklar gidiş istikametimize göre ters. İlk telaşım burada başladı, “Yahu İbrahim, ben tersinden gidemem, içim döner n’apacağız, yer değiştiremez miyiz acaba” dedim… (Sonra en arka vagon boş imiş, ortaya gittik oturduk da düzeldik)
“Abi” dedi İbrahim, “Zaten bilet alırken yer olmadığını söylediler, gidişimiz ekonomik, dönüşümüz bizinis klas oldu…” Evet, gidiş biletimiz 20 lira, dönüş biletimiz 25 lira…
İbrahim’e “Yahu İbo… Madem beş lira farkı vardı, gidişimizi de bizinis klas yaptırsaydın ya…” Neyse, tren hareket etti, biz tersinden Konya’ya doğru yola çıktık. Bu arada gözümüz, trenin hızını gösteren ekranda. Daha Ankara’dan çıkamadık diye düşünerek yola devam ederken, Temelli’yi de geçtik, trende hiç hızlanma yok. Kafam karıştı “İbo… Bu tren bizim otomobil ile gittiğimiz hız limitine bie ulaşmadı, nasıl hızlı tren bu” diye sordum. İbrahim “Ne bileyim, ben de seninle ilk kez biniyorum” dedi… “Yav kardeş, yanlış trene binmiyek, hani 250-280 hız yapıyordu bu tren?…”
Arada bir duruyor, sonra hareket ediyor, bir türlü hızlanamıyor… Derken tren bir yerde durdu, neresi, onu da bilmiyoruz, ilk bindik ya… Yaklaşık on dakika beklerken, trenin elektrikleri de gitti, ekranları kapandı ve bir anons… “Konya’ya varışımızda gecikme olacak. Yolcularımızdan özür dileriz…”
Haydaaaa… Hostes hanım yanımdan geçerken “Kızım… Bizim saatli randevularımız var, ne kadar gecikeceğiz” diye sordum, “Yirmi-yirmibeş dakika filan. Tren elektrik alamıyor da…”
Hani fukara mum yakmış, er akşamdan gün doğmuş deler ya, bizimkisi de ona benzedi, hızlı gidek dedik, trenin elektriği kesildi iyi mi? Sonuçta 25 dakika gecikmeli Konya’ya vardık, Abdullah kardeşimiz bizi istasyondan aldı, işimizi birtirdik, yemeğimizi yedirdi Abdullah kardeşimiz ve Mustafa Deresal’ın yanına vardık.
Daha önce de yazdığım gibi, bir bayram Konya’ya gitmiştik de hani Mustafa Deresal kardeşimiz aç kalalım diye bütün lokantaları kapattırmıştı ya… Abdullah Kardeşimizin gayreti ile açık bir lokanta bulup da açlığımızı gidermiştik ya… Tam bunları düşünürken kafamda AKP’nin olmayan ampul yanmasın mı?
“Sevgili Deresal” diye söze başladım ve “Hadi bayramda lokantaları kapattırıp ardından ‘Abi… Bayramın birinci günü, millet kurban kesecek filan, kapalı olur” diye mazeret uydurdun, treninin elektriklerini niye kestiriyorsun kardeşim” dedim…
Dönüşümüz bir başka macera, tek iyi tarafı, bu kez trenin hızı saatte 260 a kadar çıktı… Sevgili Deresal’ın trenin elektriğini kestirdiği yetmezmiş gibi, çay, kahve, muhabbet filan erken zamanın nasıl geçtiğini anlamadık, neredeyse bize treni kaçırttırıyordu. Yine Abdullah kardeşimiz imdadımıza yetişti de trene en son binen biz olduk… Ama oturduğumuz koltuk yine ters idi ve bu sefer trende hiç yer yoktu. İçim dışıma gelmesin diye gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım… Bir daha Konya’ya giderken yine arayacağım elbette sayın Mustafa Deresal’ı… ama bu kez baştan uyaracağım ve diyeceğim ki O’na “Bak kardeş… Trenin elektriği ile oynama, lokantalara talimat yollama tamam mı?”
Şimdi dediklerinizi duyar gibiyim… “Be kardeşim, sende Konya’ya giderken arama Mustafa Deresalı…”
Olur mu?… Konya, benim için Mustafa Deresal’sız olmaz… Çaresiz arayacağım, ama baştan pazarlık yapacağım bundan sonra… Ha… Bu arada unuttum… Dönüş biletimiz de ekonomik imiş, niye 5 lira fazla, orasını ada anlayamadık…

burimi: http://www.retailturkiye.com

Bëhu i pari që komenton

lini një përgjigje

Adresa juaj e emailit nuk do të publikohet.


*