Nuk dihet kurrë për Stacionin e Trenit Haydarpaşa..!

fakte të panjohura për haydarpasa gari
fakte të panjohura për haydarpasa gari

Në postimin e shpërndarë në llogarinë në Twitter Sakalar ve Scythians (Njerëz të Fshehur antikë të Anadollit), u dhanë informacione të habitshme dhe befasuese në lidhje me procesin e ndërtimit të Stacionit të Trenit Haydarpaşa, dhe thuhej se stacioni ishte projekti i parë i Perandorisë Osmane në shek. procesi i nacionalizimit.

Sakalar ve İskitler (Gizlenen Eski Anadolu Halkı) isimli Twitter hesabından yapılan paylaşım şöyle; ” Haydarpaşa garı, 4760 km’lik Hicaz Demiryolları projesinin ilk ayağı olan 91 km’lik Haydarpaşa-İzmit arası hattın başlangıcı olarak 2 senede yapılmış 1873 de hizmete açılmıştı. Bu mega projenin fikir babası Alman Mühendis Wilhem Von Pressel idi. Sultan Abdülaziz, Pressel’i, Asya Osmanlı Demiryolları Genel Müdürlüğüne getirmişti. (1872) Bu proje parça parça inşa edilerek 1901-1908 yılları arasında Şam-Hicaz etabı (Hicaz: Suudi Arabistan’ın Batı bölgesi, Mekke, Medine, Taif’i de içine alan batı bölgesidir) tamamen bağışlarla yapılmıştır.

Bağışlarla yapılacağı açıklandığı zaman, başlangıçta başta Fransızlar ve İtalyanlar olmak üzere bu mega projenin yapılamayacağını, Osmanlı’nın Müslümanları sövüşleyeğini öne sürmüşlerdi. Hatta başta Fas ve Mısır Müslümanları da projeye inanmamış, şüpheyle karşılamışlardı.

İlk büyük bağış 75.000 kuruş idi. Bu bağışı Sadrazam yapmıştı. Başta Sultan ll. Abdülhamid olmak üzere Dönemin devlet erkanı ilk bağışlarla projeyi başlatınca başta Mısır, Fas, Hint ve Rusya’daki Müslümanlar da bağış yağdırmıştı. Mısır da hemen her ilçede yardım sandığı vardı…

Ve yine; başlangıçta projeye ilk finans Ziraat Bankasından alınan 100.000 liralık kredidir. İlk iki yıl yüzerbin lira sonraki yıllarda da 50 şer bin lira kredi verilecek idi. Ve böylece 1908 yılının sonuna kadar 480 bin lira kredi vermiştir. Bu durum çiftçilere krediyi olumsuz etkilemiş olduğundan Ziraat Bankası, Osmanlı Bankasından faizle borç almıştır. Haydarpaşa garı ile başlayıp Hicaz’da ve daha sonra da Basra’ya bağlanacak bu mega projeyi yabancı devletlere imtiyaz vermeden yerli ve milli kaynaklar ve bağışlarla yapmaktı hedef.

Proje ilerleyip Hicaz’a yaklaşıldıkça, imtiyaz elde edemediğinden başta İngilizler projeyi bedevi aşiretleri fonlayarak, kışkırttı ve Demiryolu inşaatına baskınlar yaptırarak büyük zarar verdirildi. Bedeviler tarihte ilk kez birleşip saldırdıkları için 15 bin asker korumasıyla inşaat ancak ilerleyebiliyordu. Bedevi kabileler tam bir gerilla harbi veriyor, askerlere askeri sahra taburu eşlik ediyor çok asker kaybediyorduk. Durum öyle bir hal almıştı ki, işçilere de silah dağıtılmıştı ama korkup kaçan işçiler yüzünden bu projeyi askerlerle yapıyorduk.

Askeri taburların işçi olarak çalışmasıyla maliyet Avrupalı şirketlerin yaptığı imalata göre yarı yarıya ucuzlatılmış ve 3.5 milyon liraya tamamlanmış idi. Bunun 1.7 milyonu Şam-Hicaz arası inşaatların malzeme ve işçilik vb. giderleriydi. (Dönemde Osmanlı bütçesi 18 milyon idi)

Bedevi saldırıları işi çok uzattığı için Bedevilerle uzlaşıldı, verilen imtiyazlar ile saldırılar durduruldu, taki 1916 da büyük Hicaz İsyanını yine İngilizler Mekke Emiri Şerif Hüseyin’e çıkarttırana kadar! (323 km’lik El Ula-Medine arası 1 Eylül 1908 de resmi törenle açıldı)

Bu mega projenin içinde; Tam 2666 adet kagir köprü ve menfez vardı. Yine; 7 tane demir köprü, 7 tane gölet, 9 tane tünel, Hayfa, Der’a ve Maan’da 3 fabrika, Kadem’de lokomotif ve vagonların tamiratının yapıldığı büyük bir imalathane inşa edildi. Ve yine; Medine’de 1 tamirhane, Hayfa’da bir iskele, yine büyük bir istasyon, anbarlar, dökümhane, işçilere mahsus binalar, boruhane ve işletme binası yapıldı.

Maan’da bir Otel, Tebük ve Maan’da birer Hastane, Der’a ve Semah’da birer büfe ve çeşitli yerlerde 37 Su Deposu yapıldı.Hac mevsimi boyunca günde Şam-Medine arası karşılıklı üç sefer yapılıyordu. Şamdan; pazartesi, Çarşamba, Cumartesi günleri saat 07.00 ile 10.00 arası, öğlenden sonra da 13.00 de kalkıyordu. Medine’den de Salı, Perşembe ve Cuma günü yine aynı saatlerde kalkıyordu.

Hac döneminde fakir ve muhtaç hacıların trenlerde ücretsiz seyahatleri sağlanıyordu. Daha önce Şam-Medine güzergahı develerle 40 günde katedilirken Hicaz Demiryoluyla 72 saate inmiştir. Yine bu mega projede sadece Osmanlı vatandaşları istihdam edilmiştir.”

“Hicaz Demiryolları neden yerli sermaye, bağışlar ve askerle yapıldı diye bir soru gelmeden izah edeyim. Başlangıçta İngilizler ve Fransızlara, sonra da denge unsuru olarak Almanlara verilen demiryolu imtiyazlarını sınırlayıp Milli imkanlarla yapmaya yönelmenin altında yatan, temel sebeplerden biri, 1878’den itibaren İngiltere ve Fransa, Osmanlının toprak bütünlüğünü bırakmışlardı. Yine 1882 de İngilizlerin Mısır’ı işgal etmesi. Yine Berlin Anlaşması öncesinde Kıbrıs’ı İngiltereye bırakmamıza rağmen Ruslara karşı bizim yanımızda olmamaları, yine; 1881’de Fransızların Tunus’a asker çıkarmaları, bu işgale İngilizlerin, Mısır işgaline de Fransızların ses çıkarmaları Osmanlı’nın durumdan ders çıkartıp milli politikalara yöneltmesine yol açmıştı. Almanlar da o dönem rusya, İngiltere ve Fransa’ya karşı katalizör idi bize…

ll. Abdülhamid Almanlara yönelmekte çok haklıydı. Çünkü Almanlar diğer ülkeler gibi Osmanlımın toprağında gözü yoktu. Yine İngilizler+Fransızlar+Ruslar gibi aralarında anlaşıp Osmanlıyı yok etmek istemiyorlardı. Ruslar 1770 Çeşme baskını ve ardından 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile niyetini açıkça belli etmişti. Yine, Navarin(1827) ve SİNOP Baskınları(1853) ile donanmayı yok etmeyi amaçlamıştı. Bunda da maalesef başarılı oldular. Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlı’daki Ortodoksların hamiliğini, Osmanlı ise Rusya’daki Müslümanların hamiliğini kazanmıştı…

Bu Küçük Kaynarca anlaşmasıyla bir nevi Halifelik tesis edilmiştir. (Sultan l.Abdülhamid dönemidir-1774) Osmanlı’nın son dönemde kullandığı Halifelik yani Hilafet makamı bu anlaşmayla doğmuştur. Hilafet konusunda Yavuz Sultan Selim üzerinden yapılan rivayetler doğru değildir.

Şimdi bu konuyu niye yazdım? Haydarpaşa Garı , Yukarıda bir kısmını aktardığım Osmanlı’da asırlarca süren acı tecrübelerden sonra milli anlayışa dönülmesi ile yapılan ilk milli projedir. Bu projeyi İstanbul’un simgesi yapıp Paris’in Eyfel Kuşesi gibi Turizmin gözbebeği yapmak varken, ne idüğü belirsiz bir tabela şirketine peşkeş çekilmesi milletin vicdanını yaralar. Bu projeyi hem İBB, hem de Turizm Bakanlığı işbirliğinde çevresini de ıslah edip, yukarıda saydığım nedenlerden de ibret alıp Türkiye’nin yıldızı yapmak gereklidir.”

Bëhu i pari që komenton

lini një përgjigje

Adresa juaj e emailit nuk do të publikohet.


*