Stacioni i Trenit Boynu Bükük Medina

stacioni i Medinës
stacioni i Medinës

Boynu bükük Medine tren istasyonu :2 Mayıs 1900 tarihinde Hicaz Demiryolu için hazırlıklar başlamış, demiryolu güzergâhının tayini konusunda çeşitli görüşler bulunmasına rağmen Sultan II. Abdülhamit Han’ın da isteği üzerine Hicaz hattı tarihi hac yolu boyunca yapılmasına karar verilmişti.

Ravza-i Mutahhara’dan yürüyerek, beş yüz-altı yüz metre sonra her halinden ecdad Osmanlı’nın yapısı olduğu anlaşılan o derin sessizliğe bürünmüş, mahzun ve hüzünlü Medine tren istasyonunu ulaşırsınız. Her kesme taşında Hayrabad’lı Muhammed ve Ebubekir kardeşlerin emeği, her ray bloğunda Tebrizli Selahaddin’in bileği, her travers tahtasında Amanoslu Ali’nin, Toroslu Şakird’in alın teri, her tren isli vagonunda, Hicaz Demir Yollarını bedevi çöl eşkıyalarına karşı korumak için can siperane savaşan Mehmetçiğin akıttığı şehit kanını hissedebilirsiniz.

Öyle ki ecdadın bu eseri; Resulullah Efendimizin (S.A.V.) mübarek ve manevileri ruhu şerifleri rahatsız olmasın diyerek Ravza’ya beş-altı kilometre kala, rayların altına keçeler, süngerler seren ecdad…

Bugün dirilip kalksalar da baksalar, emeklerine, alın terlerine, akıttıkları mübarek şehadet kanlarına beklide üzülecekler.
Hâlbuki ne umutlarla başlamıştı, bu kutlu ve mübarek serüven. Devrin padişahı Cennetmekân II. Abdülhamit Han Hazretleri, kendi şahsi hesabından bu büyük proje iki buçuk milyon altını gözünü kırpmadan hibe etmişti. Ayrıca tüm Osmanlı Devleti memurlarının aylık gelirlerinin % 10‘una tekabül edecek harik ianesi adı altında kesinti yapacaktı.

Çünkü devrin şartları göz önüne alındığında, bu projeyi asrın projesi olarak nitelendirmek yanlış olmasa gerek. Toplamda 5350 kilometre olacak hatla beraber Sultan Abdulhamid, savaş veya her hangi iç karışıklık esnasında kolay bir seferberlik imkânı elde edileceğini düşünüyordu. Ayrıca Sultan, demiryolunun iktisadi, siyasi, dini ve psikolojik faydalarını da göz ardı etmiyordu.

Sultan II. Abdulhamid’in dünyasında Hicaz Beldesinin ayrı bir yeri ve önemi vardı. Dünya Müslümanlarının kutsal şehirleri olan Mekke ve Medine’nin burada bulunması ve Sultan II. Abdulhamid’in aynı zamanda İslam halifesi olması, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerde etkin şekilde uyguladığı Ümmetçilik ( İslamcılık ) politikası bölgeye ilgiyi ciddi anlamda artırıyordu.

Padişahın ve Osmanlı Devleti’nin İslam âlemindeki nüfuz ve liderlik pozisyonunu sürebilmesi için bu projeyi olmazsa olmazı görüyordu. Ayrıca Arabistan, 19. yüzyılda iyiden iyiye güçlenen Avrupa emperyalizminin yeni hedefi ve ilgi alanı olmuştu. Avrupalı Devletlerin özellikle bölge şartlarını çok iyi bilen nitelikli ajanları ile Arap Yarımadasını hâkimiyetlerine almak istiyorlardı. Özellikle bölgedeki İngilizler bölgeye nüfuz edebilmek için türlü yollara başvuruyor, nüfuzlu mahalli liderler ve eşraf ile Mekke şerifleri ve bedevi aşiretleri ile temas kuruyordu. Bu grupların Arap Yarımadasını ele geçirme heveslerini iyi kullanıyorlardı.

Osmanlı Devleti aleyhine kışkırttıkları bu aileler ajanlar marifetiyle, özellikle İngiliz kumpasına düştükleri yadsınamaz bir gerçekti. Bu şartlar karşısında yapılması gereken tek şey, Müslümanların kıblesinin bulunduğu bu geniş toprakları her ne pahasına olursa olsun iç ve dış tehlikelere karşı muhafaza ve müdafaa etmekti.

2 Mayıs 1900 tarihinde Hicaz Demiryolu için hazırlıklar başlamış, demiryolu güzergâhının tayini konusunda çeşitli görüşler bulunmasına rağmen Sultan II. Abdülhamit Han’ın da isteği üzerine Hicaz hattı tarihi hac yolu boyunca yapılmasına karar verilmişti. Hat Şam’dan Mekke’ye kadar uzatılacak. Daha sonra Mekke’den Cidde’ye, alternatif olarak Akabe körfezine indirilmesine, ileride Mekke’den Yemen’e, Medine’den Necid istikametinde Bağdat’a doğru uzatılması düşünülüyordu.
Hicaz Demiryolu’na 1 Eylül 1900 tarihinde Şam’da yapılan resmi bir törenle fiilen başlandı Hicaz Demiryolu ve çevresinde gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarıyla ecnebi faaliyetlerini önlemek düşüncesiyle, Müslümanlardan başkasına bölgede yerleşim ve maden arama izni verilmeyecek, daha önce verilmiş olan maden çıkarma ruhsatları da iptal edilecek idi.

Hicaz hattı 27 Ağustos 1908 tarihinde ilk trenin Şamdan hareketiyle açıldı. Özel olarak hazırlanan bu tren- de devlet erkânı, davetliler, yerli-yabancı gazeteciler bulunuyordu. Trenin hızı o döneme göre mükemmel sayılan 40-60 km/s arasında idi.Daha önce Şam-Medine güzergâhı develerle 40 günde kat edilirken Hicaz Demiryolu ile aynı mesafe 72 saate (3 gün) inmişti.

Üstelik hareket saatleri namaz vakitlerine uygun şekilde tanzim edilmiş olması, trenlerin istasyonlarda yolcuların namazlarını kılacak kadar bekletilmiş olması büyük kolaylıklar sağlıyordu. İsteyenler namazlarını camii vagonunda kılabiliyordu. 1909 yılında aynı vagonda günün beş vaktinde hacılara müezzinlik yapan bir görevli bulunuyordu. 1911’den itibaren başlatılan bir uygulama ile dini ve milli bayramlarda özel tren seferleri düzenlendi.

Fakat sonun başlangıcı Osmanlı Devletinde, hain bir planla II. Abdülhamit’i tahtan indirmesi ile başladı. Ardı ardına alınan ağır mağlubiyetler, asrın projesine gereken destek ve önemin sekteye uğramasına neden oldu.
Sonuç mu?

Acı hem de çok acı bir şekilde nihayet buldu. Bu mübarek sefer ve proje bizzat İngiliz casusu Thomas Edward Lawrance’in örgütlediği Araplar tarafından, Maan-Medine arasındaki 680 km’lik kısmı bombalanarak tahrip edildi. Hatta ve hatta ray bloklarını ve travers kolonlarını İngilizlere getirenlere ikramiye nevinden paralar dağıtıldı.

Göz nuru alın teri ile yapılan bu projede maalesef ki tarihin tozlu raflarına ve hüzünlü sohbetlerine konu oldu.Ama Rabbim isterse bu proje gibi nice projeler, İnşallah İslam Coğrafyasında Neşv-ü nema bulacaktır. Lakin öncelikle bizler buna layık kul ve Ümmet olmamız gerekir.

Bëhu i pari që komenton

lini një përgjigje

Adresa juaj e emailit nuk do të publikohet.


*